kitabın adı:sol ayağım
yazarı:christy brown
konusu:Yazarın azmi sayesinde önüne geçtiği beyin felcini anlatan bir otobiyogafi..
5 Haziran 1932′de hastanede doğdum. Toplam yirmi iki çocuğu olan ve bunların on üçü yaşayan, bir ailenin çocuğuydum. Dört aylıkken, annem kafamın kendiliğinden arkaya düştüğünü fark etmiş. Zamanla, ellerimin her zaman arkaya doğru bükük ve sıkılı; çenemin kilitli olduğu; bir yastık olmadan oturamayacağım ortaya çıkmış. Beni, hastanelere ve kliniklere taşımaya başlamış¬lar. Bütün doktorlar, “ümitsiz vaka” olarak karar vermişler
Bir gün, kardeşlerim ders çalışırlarken, sol ayağımı uzattım ve tebeşiri, ayak parmaklarım arasında sıkıca tuttum ve hareket ederek kara tahtanın üzerine sert bir karalama yaptım. Annem, mutfak¬tan geldi ve beni o halde gördü. Sonra, Mona’dan aldığı tebeşirle, önüme “A” harfini çizdi ve “Aynısını yap Chris.” dedi. Yaptım, ancak başaramadım. Annem, tekrar yapmamı istedi. Üçüncü deneyişimde başarmış ve “A” hrafini yazmıştım. Annem, hemen hemen bütün alfabeyi aynı yolla öğretmeye başladı. Alfabeyi bilmek, savaşı kazanmamın yarısıydı. Çünkü O, aileme kendimi anlatmamda temel iletişim aracımdı. Yedi yaşımda, erkek kardeşlerimin de yardımıyla, yaşıtla¬rımla arkadaş olmaya başlamıştım, “gezinti arabası” dedikleri pas¬lı, eski arabayla beni taşıyorlardıBenim de çok sevdiğim, oyun oynadığım arkadaşlarım oldu.
Evde devamlı oyunlar oynardık. Özellikle Noel eğlenceleri çok farklı olurdu. Sekiz yaşındayken o arabayı kullanıyor, kendimi bir kral gibi hissediyordum. Herkesin horlayıp, tekmelediği bu eski arabanın benim yanımda saygın bir yeri vardı. Ona Henry adını vermiştim. Yaklaşık sekiz buçuk yaşlarındayken, bir gün Dublin’in dı¬şında küçük bir kır gezisine çıktığımı hatırlıyorum…Suyun kenarı¬na oturmuş, ayağımla balıkları yakalamaya bile çalışıyordumYine çok sıcak bir günde, yüzmek için yakınımızdaki kanala gitmiştik. Yüzen çocukları görünce, içimde A harfini yazdığım günkü gibi bir istek ve heyecan duydum. Artık, sık sık yüzmeye gidiyordum, çok mutluy¬dum.
Ancak, bir müddet sonra arabam kırıldığı için, bu gezintileri yapamaz olduğum için, canım çok sıkılmaya başladı…Artık nadiren mutlu oluyordum. Dünyamın dayanağı sar¬sılmış gibiydi. On yaşında, yürüyemeyen, konuşamayan, kendi kendine yemek yiyip giyinemeyen bir çocuktum. Ne kadar çaresiz olduğumu fark etmeye başlamıştım. Birkaç hafta sonra, annem bana yeni bir araba alabilmişti. Er¬tesi gün erkek kardeşlerim beni bir kez daha sokaklara götürdü¬ler. Ancak, artık eski zevki duymuyordum.. On yaşındayken, gittikçe daha içe kapanık bir hal almaya başlamıştım. Annem, ne yapıyorsa bir türlü beni rahatlatamıyordu. O eskiden mutlu olan çocuğu hiçbir şey geri getiremi¬yordu. Beni mutsuz eden şeyleri unutmak ve yeni¬den mutlu olmak için yeni bir yol bulmuştum. Her şeyden Önemlisi kendimi unutmayı öğrenmiştim.. Ancak, yirmi ikinci çocuğunu doğurmak için hastaneye ya¬tan annemiz aramızdan ayrılınca, evde her şey çok değişmişti. Annemin öleceğini düşündüğüm İçin, bir şey yapmak istemi¬yordum.
Bir gün, bu duygular içerisinde iken, annemin bizi görmesi için gönderdiği Bayan Detahunt evimize geldi.. Bayan Delahunt, bir sürü boya, fırça ve bo¬yama kitapları ile birlikte, evimize r geldi.. Artık, Bayan Delahunt’un geleceği günleri heyecanla bekle¬meye başlamıştım. Artık, diğer kardeşlerimden tamamen kopmuştum. Diğerle¬riyle birlikte, aynı zamanda onlardan ayrıydım. Artık on altı yaşındaydım. Artık sadece mutsuz ve kederli değil, aynı zamanda, çarpık ağzım, dolaşık ellerim ve kullanışsız gövdemden dolayı bütün dünyaya kırgındım. Sol ayağımla resim yapmaktan başka bir marifeti olmayan birisiydim.. On yedi yaşımda, her şey üzerime geliyormuş gibi oluyordu. Duygusal hayatım oluşmaya başlamıştı. Kendimi kuşatılmış hissediyordum. Bu duygular İçerisindeyken, bir akşam kapman önünde duran arabadan bir doktor indi ve evimize geldi. Beyin felci için geliştirilen yeni bir yöntemden bah¬setti. Sabah dokuz buçukta beni evden alan ambulansla, Dublin Ortopedi Hastanesı’ne geldik.
Üç yaşından büyük bir tane dahi çocuk yoktu. Hepsi bağırıyor, çağırıyor, tekmeler savuruyor, ellerine ne geçerse sağa, sola atıyor, yengeçler gibi kıvrılıyorlardı. Artık sol ayağımı kullanmıyordum. Beni bunu yapmaktan alı koyan, sadece sol ayağıma karşı duymuş olduğum bağlılık duygusu değildi. Ayağımı tekrar kullanmaya başlarsam, kurtul¬ma yolundayken kendi yolumu engelleyeceğimi ve normal olma¬sa bile daha aktif bir yaşam sürme şansımı elimden alacağımı biliyordum. Sol ayağımı bağlayıp bir kenara koydum ve artık onu kullanmayacaktım…Bir çıkmaza girmiş gibiydim; nere baksan kapatılmış gibiydi. Sonra aklıma bir ilham geldi. Erkek kardeşlerimden Eamon, elindeki kalemle bir şeyler yazıyordu. Solduğumda, okul için kompozisyon yazdığını söyledi. Ben onun ödevini yazdıracak, o da benim söylediklerimi, benim için yazacaktı.
Yazdırdığım ilk satırlar, en çok etkisinde kaldığım yazarlardan Charles Dickens’in etkisini taşıyordu. On sekiz yaşındaydım. Yazdıklarım üst üste yığınlar halinde birikiyordu. Fakat bir türlü istediğim gibi olmuyordu. Kendime ve kardeşime “aptal” deyip duruyordum. yazmak için bilinmesi gereken iki temel kural vardır. İlki, anlatacak bir hikayenin olması ve ikincisi onu öyle yazmalısın ki okuyan kışı okuduğunu yaşıyormuş gibi hissetsin…”bunu dr collis den ogrendim. Zaman içinde, Dr Collis’ten yazma ile ilgili çok teknikler öğ¬rendim. Aynı zamanda, eğitimim için, bana Bay Guthne isminde öğretmeni bulan da oydu. Burl îves’in Dublin’deki konseri hayatımdaki en heyecan ve¬rici olaylardan biri olarak kalacaktır. Çünkü, Dr. Collis’in planına göre Burl Ives şarkı söyleyecek, benim yazdıklarım da orada oku¬nacaktı. Bin beş yüz kişilik salonda, önceleri dinleyen İnsan sayısı çok azdı. Sonra, yavaş yavaş seslerin kesildiğini ve insanların dikkatle dinledikle¬rini gördüm. Bütün bunları ben mi yazmıştım? Hayret ediyor¬dum. Hayal görüyor gibiydim. Seyircilerden biri büyük bir buket çiçekle aniden geldi. Dok¬tor onları aldı ve annemin durduğu yere gitti. Alkış kesilmişti. “Sizin İçin bayan” diyerek çiçekleri anneme verdi. Yanında babam duruyordu. Alkış dalgası yeniden tüm salonda yükselmeye baş¬ladı..